Makale
Türkiye’de hukukun genel ilkelerine giriş
“AteÅŸ olmayan yerden duman çıkmaz” ilkesi: Masumiyet karinesi ilkesinin yüzlerce yıllık Anadolu bilgeliÄŸiyle yeniden yorumlanmış halidir. Şüphe en büyük delildir. Birisi hakkında konuÅŸuluyorsa, boÅŸ deÄŸildir, muhakkak vardır bir ÅŸeyler. Hukukta da “yüreÄŸinin götürdüğü yere git” diyen ilkedir.
“Sallandıracaksın bir kaçını bak bir daha yapıyorlar mı” ilkesi: İnsanları, iÅŸledikleri suçların sonunda ağır bedeller ödeyeceklerine ikna edersek, caydırıcı oluruz diyen ilkedir. Tarihimizde bu ilkenin baÅŸarısız olarak uygulandığı örneklerse çoktur. Åžapka giymediÄŸi için asılanlara raÄŸmen, ÅŸapka devrimi tutmamış, baÅŸbakan ve bakanların asılmasına raÄŸmen halk bir sene sonra aynı partinin devamı partilere oy vermiÅŸ, solcu gençlerin asılmasına raÄŸmen gençler solcu olmaktan vazgeçmemiÅŸtir.
“Bir ÅŸey yoksa bırakırlar zaten” ilkesi: “Masumsa zaten aklanır, korkacak bir ÅŸey yok” ÅŸeklinde de ifade edilir. Gerçekten insanın yüreÄŸini serinleten bir ilkedir. Hukuk devletlerinde “bir ÅŸey yoksa seni gözaltına almamış olmaları gerekir”, “seni gözaltına almışlarsa bir ÅŸey olmalıdır”, “bir ÅŸeyin olup olmadığının ortaya çıkacağı yer gözaltı olmamalıdır” ÅŸeklinde karşıt versiyonları da mevcuttur. Ama zaten bir ÅŸey yoksa seni bırakacakları için bu kadar endiÅŸe etmeye gerek yoktur.
“Bana niye dokunmuyorlar o zaman” ilkesi Emniyete, savcılıklara sadece şüpheli, kötü iÅŸlere karışmış insanların yolunun düşeceÄŸi, iÅŸinde, gücünde olan insanlara asla dokunulmayacağına olan sonsuz güveni anlatan ilkedir. Gözaltı, tutuklama, mahkeme haberleri baÅŸka bir evrende yaÅŸanmaktadır. Sıradan, masum insanlarsa baÅŸka güvenilir bir evrendedir. EÄŸer piyango kazayla bir tanıdığınıza isabet ettiyse, neyle suçlandığı, masum olup olmadığı gibi ayrıntılara girmeden ilk planda selam sabah kesilir, akrabaysa faceten, instadan takipten çıkılır, tamamen aklanıp normal hayatına devam edince ‘geçmiÅŸ olsun’a gidilir.
“Belki bilmediÄŸimiz ÅŸeyler çıkar” ilkesi: EÄŸer bir gözaltı için ortaya konan deliler kimseyi ikna etmemiÅŸse ileri sürülen hukuk ilkesidir. Zaman kazanmak için birebirdir. EÄŸer zamanı gelip bilmediÄŸimiz o deliller iddianamede de çıkmamışsa “Devletin elinde ne var bilmiyoruz ki” ilkesi devreye girer. Halbuki elde gizli saklı ne varsa onun bilineceÄŸi yer önce sanığa kollukta sorulan sorular, olmadı tutuklama müzekkeresi, son ve nihai olarak da hakkındaki suçlamanın çerçevesinin belli olduÄŸu iddianame olmalıdır. Bunun dışında kimse elinde kart saklayamaz. Buna pokerle hukuk arasındaki fark diyenler de vardır.
“Bir hata varsa sonradan düzeltilir” ilkesi: “Bir hata varsa mahkeme aÅŸamasında düzeltilir” olarak da bazen kullanıldığına rastlanan hukuk ilkesidir. Birisi haksız yere gözaltına alınmış hatta tutuklanmış olabilir ama hayata küsmenin, bağırıp çağırmanın manası yoktur. “İnsan iÅŸi oluyor bunlar ama varsa bir hata muhakkak sonradan düzeltilir” olarak teselli cümlelerinde sıklıkla kullanılır.
“Tutuklu yargılama esastır” ilkesi: Birisi gözaltına alındıysa, bir zahmet tutuklanması gerekir ki iÅŸin ciddiyeti anlaşılsın diyen ilkedir. Ergenekon davalarından sonra kısa süreli “tutuksuz yargılama esas olmalı” ilkesine geçildikten sonra tekrar milli ve yerli bu prensibe geri dönülmüştür. Tutuksuz yargılama kararı toplumda zafiyet, “yoksa herkes bırakılıyor mu” mesajı olarak okunur, kararı veren hakimler hakkında soru iÅŸaretleri ortaya sürülür. Son zamanlarda FETÖ davalarında kaçma şüphesi, tutuklamalar için gerekçe olarak gösterilse de bu davada kaçanların çoÄŸu tutuksuz yargılandıkları için deÄŸil, hiç yargılanmadıkları için kaçmıştır.
“Şüpheliden delile gitme” ilkesi: Gazetelerde her gün karşımıza çıkan “Gözaltına alınan X’in bütün iliÅŸkileri didik didik inceleniyor” medya kliÅŸesinin dayandığı ilkedir. Ceza hukukunda delilden şüpheliye gitmek prensibinin Yandex’ten bulunmuÅŸ kestirmesidir bu; Şüpheliden delile git! Bu teknik ilkenin günlük dildeki anlamı ise ÅŸudur; “Biz bu adamın tipini beÄŸenmeyip bir gözaltına aldık, bir sallayalım kim bilir neler neler çıkar.” Son baÅŸarılı uygulaması; Büyükada soruÅŸturmasında ihbarla gözaltına alınanların cep telefonu ve bilgisayarlarında bulunan Büyükada’daki toplantıyla ilgisiz dökümanlardan suç delili çıkarılması olmuÅŸtur
“Neyle suçluyorlar bilmiyorum da zamanında şöyle şöyle demiÅŸti/şöyle şöyle de yapmıştı” ilkesi: Cumhuriyet Savcılığı’yla Mahkeme-i Kübra’yı karıştıran ilkedir. Pratiktir, “dosyasındaki suçtan yargılanma” ilkesi demode bir Batılı prensip olarak pek çok suistimale, suçluların çıkıp tekrar suç iÅŸlemesine neden olmuÅŸtur. Hazır birisi mahkeme önüne çıkmıştır ve yargılanmaktadır, iddianame gibi geçici belgeler yerine, o ana kadar Kiramen Katibi meleklerinin solda olanın hakkında yazdığı deftere bakılır. Hayatında yaptığı bütün yanlışlar ya da sizce yanlış bulunanların da hesabı ondan sorulmalıdır ki mahkemelere boÅŸ yere zaman kaybettirilmesin, her ÅŸeyin hesabı birlikte görülsün.
“Kötü adamların hapse atılması günün sonunda kötü deÄŸildir” ilkesi: Herkes için kötü deÄŸiÅŸebilir. Ama ilke herkes için aynı ÅŸekilde çalışır. Birinin fikirlerinden, eylemlerinden hatta varoluÅŸundan hoÅŸlanmıyor, hiç olmasa, hiç konuÅŸmasa, dünya ne kadar iyi olurdu diye düşünüyorsanız bu ülke tam size göredir. Hakkında ileri sürülen suçlamanın ne olduÄŸundan bağımsız olarak toplumu sterilleÅŸtirme, kötü adamlardan arındırmak olarak sevmediÄŸin kiÅŸilerin cezalandırılması sevinme halidir. Gayet insanidir. Ama insani olan her ÅŸey tabii iyi deÄŸildir. Dizginlenmelidir.
“Bunun gözaltına alınması ÅŸunları hoplattıysa doÄŸru demektir, devaam” ilkesi: Sanıktan sanığa ulaÅŸma ilkesidir. Bir kiÅŸinin gözaltına alınması, tutuklanması veya yargılanmasına üzülenlerin isimleri toplanır, o kiÅŸilerin adli sicilleri, haklarındaki olumsuz kanaatler biraya getirilip, sanığın iddianamesine eklenir. SoruÅŸturmalardaki demokratik katılımı gösteren bu ilke bir halk jürisi görevi de görür. Bir kiÅŸinin gözaltına alınmasına sevmediÄŸiniz, fikirlerini beÄŸenmediÄŸiniz insanlar karşı çıkıyorsa, o kiÅŸinin gözaltına alınması doÄŸru ve isabetli demektir. Önemli olan adalet, hukuk deÄŸil, hasımlarınızın her gün biraz daha kahrolmasıdır çünkü.
“Algı oluÅŸturmaya çalışmak” suçu: Türk ceza hukukunda cinayet, hırsızlık, gasp gibi ağır suçlardan biridir. “Algı operasyonu yapmak”, “algıya oynamak”, “algı yapmak” gibi kullanımları da mevcuttur. Somut bir suç tarifi yapılamıyorsa ya da suç için somut bir delil bulunamıyorsa, havada hissedilen suçun sıcaklığını ifade eden suçtur bu. Günümüz Türkçesinde karşıt fikir veya muhalefet yerine algı kelimesi kullanılmaya baÅŸlanmıştır. Fikirlerinden hoÅŸlanmadığınız, o fikirleri ifade edip baÅŸkalarını ikna etmesinden korktuÄŸunuz kiÅŸilere, fikirle karşı çıkmak gibi yorucu ve entelektüel iÅŸlere girmek istemezseniz, “kes algıyı”, “algı yapma”, “iÅŸiniz gücünüz algı” diyerek cevap verebilirsiniz.
“Adeta” ilkesi: Hukuki kapıları açan bir maymuncuktur. Birisine terörist, ajan, vatan haini demek istiyorsunuz ama elinizde bunun için yeterli delil yok. Ama hissediyorsunuz, hisleriniz her zaman hukuk için çok önemli, o halde kurmak istediÄŸiniz suçlamanın başına bir “adeta” eklemeniz yeterli. Delil olmadan adeta delil varmış gibi davranmayı saÄŸlayan bir ilkedir. Adeta bir ilke...
“Sonunda buna da dokunuldu/dokunulmayanlara dokunuldu” ilkesi: Ergenekon davalarında meÅŸhur olmuÅŸ bir ilkedir. Bazı insanlar için somut suç tarifi gerekmez. Onlar için özel hukuk devrededir. Onlar ya dokunulmazdır ya da dokunulur. Dokunuluyorsa artık güçlü deÄŸillerdir, devirleri geçmiÅŸ demektir. Onlara dokunmak siyasi bir baÅŸarıdır, bunu hukuku kullanarak yapmak da öyle. Ama her zaman bu ilkeyle benzer baÅŸarılar gelmemiÅŸtir. Davalar yoluyla siyasi, toplumsal rakiplerini alt etme yolunu deneyen İstiklal Mahkemeleri, Yassıada Mahkemeleri, 12 Eylül Mahkemeleri, 28 Åžubat Mahkemeleri, Ergenekon Mahkemeleri baÅŸarısız olmuÅŸ, içeri tıkılmaya çalışılan ÅŸey çoÄŸu zaman daha güçlü olarak geri dönmüştür.
“Görülmeye henüz baÅŸlanmamış bir davayla ilgili yayın yapma” ilkesi: Bir soruÅŸturmanın bir davaya dönüşebilmesi için ilk ihtiyaç olan ÅŸey delil deÄŸil, kamuoyu desteÄŸidir. Hukuk devletinde halkı gözaltılar konusunda ikna etme görevi polisler ve savcılar her zaman haklıdır düsturunu kendilerine ÅŸiar edinmiÅŸ gazetecilere aittir. Bu ilkenin en mükemmel uygulaması, henüz gözaltında olan, avukatının bile görmediÄŸi, tek bir soru sorulmamış olma ihtimali bile olan, en azından kendisine sorulan tek bir sorunun bile henüz bilinmediÄŸi Osman Kavala hakkında iddianamenin gazetelerde ÅŸimdiden yazılıp, hükmün çoktan verilmiÅŸ olmasıdır.
“Sen niye bu kadar rahatsız oldun ki?” ilkesi: Çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane bilmecesinin esas doÄŸru cevabı olan ilkedir. Siz suçlu diye bir kiÅŸiyi gözaltına alırsınız ama bin kiÅŸi bundan rahatsız olarak kendini ele verir. Halbuki sussa, hiç bir ÅŸey demese, kendini ele vermemiÅŸ olurdu ama iÅŸte Allah böyle ÅŸaşırtıyor...
“Bu adamı/kadını savunmak sana mı düştü” ilkesi: EÄŸer bir kiÅŸi, bir şüphelinin, yargılanmasını, gözaltına alınmasını, hakkında gösterilen delilleri eleÅŸtiriyorsa kesin onun “birÅŸeysidir” ilkesi. Yoksa bir insan hiç tanımadığı hatta sevmediÄŸi birinin hakkı için niye aÄŸzını açıp kendini yorsun, riske atsın ki? Hukuku, insan haklarını, özgürlükleri savunmak zaten göz boyamaktır. Kesin bunu yapanın baÅŸka bir karın aÄŸrısı vardır. Çıkar elbet...
“Yabancıysa muhtemelen ajandır” ilkesi: Ülkenizde yaÅŸayan, çalışan bütün Batılı yabancılar aksi ispatlanana kadar ajandır. Ajan deÄŸilse zaten ortaya çıkar. 100 yıl önceki Lawrence örneÄŸinden ders çıkarılarak ortaya çıkan bu ilke, teknolojik geliÅŸmelere, istihbarat alanındaki büyük deÄŸiÅŸimlere, soÄŸuk savaşın bitmesine raÄŸmen aslı gibi korunmuÅŸtur. EÄŸer bir yabancı gözaltına alınırsa ve ülkesi ayaÄŸa kalkarsa kesin ajandır, yoksa neden kendi vatandaşı için nasırına basılmış gibi bağırsın ki? EÄŸer bir yabancı Türkiye’de siyasetle ilgileniyor, gazetecilik yapıyor ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaÅŸlarına seminer veriyorsa ajan deÄŸil diyen ya çok saftır ya da kendisi de ajandır. Birisine bir kere ajan dendiyse o ajandır, serbest kalması da onu ajanlıktan kurtarmaz, ülkeler gizli gizliye anlaÅŸmıştır, ajan takası olmuÅŸtur. Peki anlaÅŸma gizli yapıldıysa ajan operasyonu neden manÅŸetlerden faÅŸ edilmiÅŸti gibi sorular soranlar da ajandır.
“Biri için adalet istemek” ilkesi: EÄŸer sanık, tutuklu, mahkum durumundaki biri için adalet istiyorsanız, onun masum, olduÄŸunu düşünüyorsunuz. Adalet istemek, bırakın onu demektir. Olan bitenin adil olmadığını gösteren bir ilkedir. “Peki ÅŸunlara neden adalet istemiyorsun” diye geri püskürtülebilir.
“Suçun aileviliÄŸi” ilkesi: BireyciliÄŸin olduÄŸu Batı’da üretilmiÅŸ suçun ÅŸahsiliÄŸi ilkesinin güçlü ailevi deÄŸerlerle sahip toplumumuza tercümesi olan ilkedir. Birisi suç iÅŸlediyse ve suç ağırsa ailesi de öyle çok masum sayılmaz. En azından yanlarına bir tık atılır. Güvenlik soruÅŸturmalarında, devlet içi atamalarda o tıklardan yararlanılır. Veda Hutbesi’nde Peygamberimizin "Suçlu kendi suçundan baÅŸkası ile suçlanamaz. Baba oÄŸlunun suçu üzerine oÄŸlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz” tavsiyesi, zaman aşımından ve çok kritik günlerden geçtiÄŸimiz için bir süreliÄŸine unutulabilir.
“Kurunun yanında yaÅŸ da yanıyor maalesef” ilkesi: Devrimcilerin ünlü “yumurta kırmadan omlet olmaz” ilkesinin kırsal versiyonudur. İçinde üzüntüler ve keÅŸkeler olsa da artık yapacak bir ÅŸey de yoktur. Kurunun yanında yaşın yanması kurunun yanma ÅŸeklinin de yanlış olduÄŸunu düşündürmemektedir çünkü. Bu iÅŸler hep böyle olmaktadır. Biraz sabır...
“Fazla hukuk zaaftır” ilkesi: Başımıza gelen bütün güvenlik sorunlarını, saldırıları, terör eylemlerini hukukun ve kanunların titizlikle uygulanmasına, insan haklarının gözetilmesine, devletin rutin dışına çıkmamasına baÄŸlayan, hukuku bir zaaf olarak gören ilkedir. Bir takım hukuk ve adalet diyen saf liberaller dinlendiÄŸi için başımıza her türlü bela gelmiÅŸtir. Yine de bu ilkenin tam açıklamadığı olaylar da vardır. ÖrneÄŸi; 17/25 Aralık’a raÄŸmen 15 temmuz darbesinin olmasının sebebi, devletin elini bu üç yılda hukuk, adalet, insan haklarının baÄŸlaması deÄŸil, tam aksine hukukun iÅŸini iyi yapamamasıdır. “Orduyu yıpratmamak gerek” gibi hukuki olmayan kriterlerle soruÅŸturmalar ordu, sivil imamlar gibi esas riskli alanlara deÄŸil, daha küçük aktörlere, sıradan insanlara yoÄŸunlaÅŸmış, hukuk yerine rövanÅŸ hissi baskın çıkınca kimsenin aklına Sakarya’da ilahiyatçı bir doçentin iki yılda 20 defa ABD’ye uçmasından şüphelenmek, bir ortak isim havuzu kurmak, mücadeleyi bir karargaha baÄŸlamak gelmemiÅŸtir.
“Ne yapalım ülkemiz istiklal mücadelesi veriyor” ilkesi: EÄŸer yukarıdaki ilkelerin hiçbir çalışmamışsa, camı kırıp, kolu çevirerek devreye giren acil durum ilkesidir. Bütün hukuki hatalar, adaletslzlikler, yanlışlar ülkenin geçmekte olduÄŸu zor günler parantezinde erir.
Aksini söyleyenler de vardır. OlaÄŸanüstüleÅŸtirme deÄŸil olaÄŸanlaÅŸtırma, korku deÄŸil güveni artırma, zorla deÄŸil iknayla yol alma toplumsal baÄŸları güçlendirir, güvenlik sızıntılarını engeller. Gerçekten hukuk çalışırsa, hiçbir risk yeraltına inmez, görünür kalır, kamunun yanında artan toplumsal destek suç gruplarının elini zayıflatır, adil ve serinkanlı hukuki soruÅŸturmadaki akıl, intikamcı ve acul soruÅŸturmanın ÅŸiddetinden daha etkili sonuçlar alır. Hatta tarihten örnekler verenler de vardır. Gerçekten istiklal mücadelesi verilen günlerde, örneÄŸin 13 Nisan 1921’de Yunan güçleri Ankara’ya yaklaÅŸmışken, cephelerden kötü haberler gelirken, Meclis’te Hüseyin Avni Bey’in (UlaÅŸ) verdiÄŸi Erzurum’da yayınlanan AlemdaÄŸ gazetesinin yazarlarından Mithat Bey’in bir yazısından dolayı tutuklanmasıyla ilgili gensoru görüşülmektedir. “Gensoru da ne oluyor, cepheler kan aÄŸlıyor” diye yerinden sataÅŸan Tunalı Hilmi Bey’e Hüseyin Avni Bey şöyle cevap vermiÅŸtir: “Cepheleri tutacak, kanundur, adalettir.”
Dalya demeye beÅŸ kala Türkiye’yi tutacak da adalettir. Ama hukukun evrensel genel ilkelerine daha yakın bir adalet...
Henüz yorum yapılmamış.